24 Şubat 2011 Perşembe

Gezegene yaklaşan Cisimcik


16 saatlik bir ameliyattan yeni çıkmıştım. Diyabetli bir hastaya Langerhans Adacıkları transplantasyonu yapmıştık. Dünyada bir ilkti ve Tip I diyabet tedavisi için bir devrim niteliğindeydi. 16 saat boyunca ayakta durmuş, tuvalete gitmemiş ve sürekli klasik müzik dinlemiştim. Entelektüel doktorlar olduğumuz için ameliyat esnasında klasik müzik dinliyorduk. Adacık nakilleri sırasında hiçbir komplikasyon oluşmamıştı ama klasik müzik beni yormuştu. 16 saat sürekli klasik müzik dinleyip adacık nakli yapınca içimden mırıldanmaya başlamıştım.

Ada sahillerinde bekliyorum
Her zaman yollarını gözlüyorum
Seni senden güzelim istiyorum
Beni şad et şadiye başın için

Doğuma az kalmıştı. Artık toplu taşıma araçlarına bindiğimde “İyi günler, yakında çocuğum olacak biliyor musunuz?” diyerek haber veriyordum insanlara. Utanç duyduğum bir başka davranışım ise facebookta profil fotoğrafı olarak ultrason fotoğrafı koymam oldu. Fakat benim bile neyin çocuğum olduğunu anlamadığım fotoğrafa bakıp, “Ay çok tatlı” diyen insanlar adına daha çok utandım. Şimdi düşünüyorum da belki de benim gibi bir mongolun bilgisayar kullanabilme yetisi için “Ay ne tatlıııı” diyorlardı.

Büyük karar alma aşamaları da doğum yaklaştıkça ortaya çıkıyordu. Çocuğumuz dansçı mı olacaktı yoksa dünyaca ünlü bir besteci mi? Mimar da olabilir ve Sagrada Familia’yı tamamlayabilirdi ama Nobel Ödülü alabileceği bir dalda çalışmayacaktı. Nobel kötü bir şeymiş onu öğrenmiştik.

Sevgili erkekler; alınacak kararlardan biri de doğumun nasıl olacağı ve bunda söz hakkınız yok. Acıyı ağrıyı, öncesini sonrasını çekecek olan kadına “Benim istediğim olacak kadın” diye çıkışırsanız baltayı belinize yersiniz. Belki silah seçimi ve bölge değişkenlik gösterebilir ama benim için neden silahın balta ve neden lokasyonun bel bölgesi olduğunu doğum esnasını anlattığımda anlayacaksınız.

Şimdi bir parantez açmakta fayda var. Benim burada yazdıklarım tıbbi olarak hiçbir tavsiye ya da yönlendirme anlamına gelmemektedir. Tıbbi olarak yazdıklarımın doğruluk taşımadığı da akıllarda kalsın lütfen. Bu yüzden doktor, hastane ismi vermekten kaçınıyorum tıbbi tavsiyelerde de bulunmuyorum…

Bugün doğum yapacak kadınlara birkaç seçenek sunuluyor. Bunlardan birincisi normal doğum; bütün ağrıyı acıyı hissediyor ve çocuğu doğuruyorsunuz. Bir diğeri epidural ile normal doğum; bel bölgesine takılan bir alet yardımıyla bel altınız uyuşturuluyor ve normal doğum yapıyorsunuz. Epidural ile sezaryen; aynı alet yardımıyla yine bel altınız uyuşturuluyor ve sezaryen yapılıyor. Genel anestezi ile sezaryen; uyutuluyorsunuz ve sezaryen yapılıyor… bir de Kanada’da doğum var, onu hala anlayabilmiş değilim…

Gerek tıbbi koşullardan, gerekse isteklerden birileri bir şeyleri seçiyor. Sevgilim normal doğumu tercih etmişti. Bu kararının beni sevindirdiğini söylemeden geçemeyeceğim. Bunun nedenlerini fazla kurcalamayacağım. Doğum tercihleri hassas bir konu; Bugünlerde yine yeniden gündemde. Doktorların sezaryen doğumu tercih etmelerinin en büyük nedeni bence zaman. Çünkü haftalar öncesinden size vakit verebiliyorlar. Şöyle baba adaylarıyla karşılaşmıştım;

-“Siz ne zaman bekliyorsunuz?”

-“ 17 aralık Cuma günü saat 16.27’de.”

En güzel yanı sanırım bebeğin yükselenini belirliyor oluşunuz.

İster sezaryen, ister normal doğum tercih edilsin toplum olarak yapmamız gereken bir şey var. Doğum seçeneklerine daha iyi isimler bulmalıyız. Hatta gelin bunların tıbbi isimleri varsa onları öğrenelim toplum olarak. Belki biz tamamlayamayız misyonumuzu ama torunlarımız daha iyi bir dünyaya yelken açsın.

Son muayeneden çıkarken doktor bana dönüp sordu:

-“Nasıl doğurmak istiyor?”

-“Normal doğumu tercih etti.”

-“Neden?”

-“E ‘normal’ olduğu için!”

Evet, anlamsal olarak böyle bir handikabı var, diğer yöntemler normal doğum karşısında normal olmayan bir şey anlamına geliyor sanki.

Doktor sevgilime dönüp “Gerçekten normal doğum mu istiyorsunuz?” diye sordu.

-“Evet, kesinlikle normal yapacağım.”

-“Batınınız biraz dar ama.” dedi doktor “Ölçerim yetmiyorsa sezaryen yaparım.”

-“Ben elimden geleni yapacağım” dedi.

-“Peki, o zaman. Son bekleyeceğimiz tarih 30 Kasım, ondan sonra çok sıkı kontrolle 5 gün daha beklerim, her gün iki saat hastanede olmak zorunda kalırsınız. Eğer 4 Aralık’a kadar bir değişiklik olmazsa suni sancı veririm. Suni sancının garantisi yoktur. Eğer gerekli açılma olmazsa sezaryeni yaparım. Ben bundan sonrası için risk alamam” diyerek son noktayı koydu doktor…

Bize gözüken İstiklal senin, Harbiye benim yürümekti artık. Sürekli göbeğe yaklaşıp “Hadi Leyla, gel artık kızım” diye fısıldamaktı, kimi zaman bağırmaktı. filmlerden gördüğümüz her şeyi yapmak istiyoruz ya, ilk başlarda sevgilim karnına kulaklıkları yaklaştırıp Mozart dinletiyordu…. Oldum olası Hollywood filmi sevmemiştim. Leyla çabuk gelsin diye kulaklıklara Cannibal Corpse ver ettim. Rahatsız olsun da çıksın artık diye.

Sancılı bekleyiş yeni başlıyordu… Cannibal Corpse’un “Sordum Sarı Çiçeğe” ilahisi gibi kalacağını bilseydim hiç kalkışmazdım bu işe.


Bir dönem Facebook profil fotoğrafım

4 yorum:

  1. Aaay çok tatlı fotoğraf :)
    Utanma, ayaklarını seçebildim ve çok tatlılar :)

    O değil de, 'Epidural' diye süper black metal grubu ismi olur, aklıma geldi.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba, bu akşam gördüm burayı ve çok ilgimi çekti. Biliyor musunuz bence çok şanslısınız. Hani demisiniz ya anneler için tonlarca kitap var; olmaz olsaydı keşke.. Siz doğallıkla yürütüyorsunuz babalığınızı biz ise bize dikte ettitilen ve her an değişen zırvalarla.. O yüzden kayıp değil gayet kazançlısınız.. sevgiler.

    YanıtlaSil
  3. güzel bir doğum olması dileğiyle :) bende normal istiyorum ve zamanımız azaldı surada 2 2,5 ay kaldı.

    YanıtlaSil
  4. @irem. doğum oldu. 2007 aralığında. bugün anlatacağım. size mutlu ve güzel son aylar diliyorum. her şey güzel olacak.

    YanıtlaSil