3 Şubat 2011 Perşembe

Küba Meselesi (Domuzlar Körfezi)

Beklediğimiz cevap Cern’den gelmişti. Çocuğum olacağı için Hadron Çarpıştırıcısı deneyine katılamayacağımı bildirdiğimde çeşitli tepkiler almıştım. Parçacık fiziği camiasının neredeyse hepsi bu deneye katılmak isterken benim “baş bilim insanı” titrimden vazgeçiyor oluşum sansasyon yaratmıştı. Neyse ki deneyin bensiz sağlıklı olmayacağını düşünmüş olmalılar, çarpıştırıcıyı İstanbul’a getirmeye karar verdiler. Bir düşünün Yedikule Zindanları’nda bir Hadron Çarpıştırıcısı.

Tekrar doktorun bekleme odasındaydık. İlk gelişimizde yaptırdığı test sonuçlarında herhangi bir sorun çıkmamış olacak ki bizi erken çağırmamış, “Rutin kontrol için gelin” demişti doktorumuz. Hamilelikte bazı hastalıkların ortaya çıkma olasılığı yüksek olduğundan anne adaylarına kapsamlı bir test yapıyorlar. Bana sadece işitme testi yaptılar. Neyi ne kadar duymazlıktan geleceğimi ölçmek istemişlerdi.

Bekleme odasında otururken doğum kursları ilanını gördük. Birbirimize baktıktan sonra görevlinin olduğu masaya doğru yürüdüm. Kursların içeriği ile ilgili bilgi almak istiyordum. Saygıdeğer erkekler… hepiniz baba olmayı düşünmüyorsunuzdur belki ama baba olmak isteyenler, size bir şey söyleyeyim. Baba olmak istemeyenler sizinle çok dalga geçiyor. Masada görevli çocuk da baba olmak istemeyenlerden biri olacak ki, “Hamile misiniz?” diye başladı konuşmaya. Ciddiyetimi bozmadan “Henüz değil” dedim ve devam ettim “Nedir bu kurslar hocam? Nasıldır?”

Prensibim (aynı zamanda it gibi tırsıyorum) gereği hastane, ilaç, doktor ismi veremeyeceğimden dolayı hangi hastanenin bu uygulamayı yaptığını söyleyemeyeceğim ama benim bildiğim bir hastane İstanbul il sınırları içinde, anne ve baba adaylarına 8 haftalık ücretsiz bir kurs veriyor. Araştırırsanız bulabilirsiniz. İşte ben de bu kursla ilgili bilgi almaya çalışıyordum ukala dümbeleğinden. Adam da ciddiyetini koruyarak bize önce takvimi anlattı. Şu zamanda başlıyor, şöyle devam ediyor falan. “Peki” dedim, “Size katılıp katılmayacağımızı muayeneden çıkınca söyleyeceğim, çünkü zamanla ilgili sorunumuz var.” adam suratıma bakıp “fakat sizin için biraz erken değil mi? Biraz daha hamilelik ilerleseydi” dedi.

Aslında tüm sorun doktorun Küba yolculuğumuz ile söyleyip söylemeyeceği şeylerle ilgiliydi. Eğer doktor bize “Küba’ya gidebilirsiniz.” derse biz zil takıp oynayacak ama geç başladığımız kursa hatırı sayılır bir miktar devamsızlık yapacaktık. Durumu adama izah edip, erken girsek bile iyi not tutacağımızı, gerekirse karşıdaki fotokopiciden notları toplayacağımızı ve çocuk doğana kadar dersleri unutmayacağımızı anlatmaya çalıştım adama.

Doktor muayenesi tekrar başladı. Bir kez daha vajinal bir ultrason muayenesi geçirdi sevgilim. Ve ben bir kez daha ekrandaki çocuğumu tanıyamadım. Çocuğun gelişimi normaldi. Peki dedik, bize bu aylarda bizi bekleyen yenilikleri anlattı. İkea katalogundaki yenilikler gibi değil bunlar. Misal olması açısından: “Tuzsuz yemeniz gerek” dedi doktorumuz. Tuzsuzdan kastı, cidden tuzsuz. Hiç, sıfır, tuzsuz… Tuzun vücutta su tutan bir madde olduğu, kilo almayı kolaylaştırdığından bahsetti. Vücutta fazla su bulunup bulunmadığını anlamamız için bize bir test öğretti. Kaval kemiğinin üstüne parmağınızla yaptığınız baskı neticesinde oluşan çukurun, parmağınızı çektikten sonra ne kadar çukur biçiminde kalıp kalmadığına bakarak yaptığınız bu testi günde 8 defa falan yapmaya başlamıştık. Sonra sıkıldık. Zaten tuz yemedi… ben de…

Sevgili erkekler size bir üzücü haber daha veriyorum. Oruç tutan bir müslümanın karşısında tas kebabı kaşıklarsanız ne kadar kötü oluyorsa hamile bir kadının yememesi gereken yemekleri karşısında yerseniz o kadar kötü oluyor. Onlar sizi sevdikleri için “Ye bebeğim ye, ben hiç aldırış etmem” diyorlar ama işin şekli tam anlamıyla öyle değil üzgünüm ki. Maruz kaldığınız bakışlar karşısında intiharı düşünebileceğiniz gibi kimi zaman size edilen lafları nereden aldığını merak ediyorsunuz. “Aaaa! O ‘LAN’ ne kadar da yakıştı cümlenin sonuna. Zara’dan mı aldın?” Tıpkı sigara gibi yemekte benim kaçak yapacağım şeyler arasına giriyordu.

Doktor muayenenin sonuna gelirken içimizi kıpırdatan sorunun zamanı gelmişti. “Doktor bey, özür dileriz ama bir şeyi merak ediyoruz. Biz aylar öncesinde Küba’ya uçak bileti almıştık. Biz gidebilir miyiz sizce? Temmuzda?” Sorunun cevabını merakla beklerken doktor cebir hesabına başladı parmaklarıyla.

-“Hımm. Çocuğunuz o zaman 5 aylık olacak. Bence gitmeniz için bir engel yok.”

-“Heyooo!”

Alkışlar, maytaplar…

-“Yalnız, tropik bölge, yediğinize içtiğinize dikkat edin.”

-“Hiç merak etmeyin, börek götürürüz buradan.”

-“Bir de uzun uçak yolculuğu için birkaç tavsiyem olabilir. O kadar saat oturmak iyi gelmeyebilir.”

-“Problem değil, değil mi Borga? Sen ayakta durursun ben otururum.” diye sordu sevgilim

-“Atlantik Okyanusu’nun üstünde mi?”

-“Evet ne olacak ki… Doktor bey bir şey daha soracağım. Şimdi orada kimi içkiler çok meşhur, onlardan içebilir miyim?”

-“Kızım, kafanı değil, gönlünü hoş edecek kadar içeceksin.”

-“Duydun mu Borga, az içecekmişiz.”

Az içecekmişiz… Sigara ve leziz yemeğin yanına bir de içki eklendi. Muayene bitip dışarı çıktığımızda suratımızda gülücüklerle kursa katılacağımızı haber vermeye gittik. Kaydımız yapılırken meraklı gözlerle arayışta olan doktorumuzu gördüm. Beni görüp direkt yanıma koştu.

-“Hah ben de sizi arıyordum.”

-“Bir şey mi oldu?”

-“Siz sevişmeyle ilgili bir şey merak etmiyor musunuz?”

Ben ve sevgilimin yanı sıra suratına yayılan gülümsemeyle kurs görevlisi merakla doktora bakıyorduk.

-“Yooo. Yani o konuda bir endişemiz yok, yani tehlikesiz olduğunu biliyoruz şimdilik.” dedim.

O an gözlerinde beliren Haydar Dümeni gördüm…

-“Hah aferin gençler… Bol bol sevişin…” sırtıma da vurdu…

Oldu sayın doktor bey, bol bol sevişelim…

Sevişme tavsiyesi veren doktorumuzun bana yaşattığı ufak şoku bir kenara bırakmam gerekiyordu. Çünkü Küba’ya gideceğime inanamıyordum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder