27 Mayıs 2011 Cuma

İnsanlar Konuşa Konuşa -II-

Previously on Babalara Balon (kafiyeli de oluyor)
Kızımın ilk defa “Baba” dediğini telefonda öğrenen bendeniz koşarak eve gitmiş ve Attila’nın kucağında, ona “Baba” diyen kızımla karşılaşmıştım…
Yol boyunca düşündüğüm bir tek şey vardı; bir insan size “Baba” diyordu. Bunu gerçekleştirebilmenin iki yolu var: Yasadışı bir insan olup belirli kesimlere yardım edersiniz ve bu kesimler size “Baba” diye hitap ederler. Ülkemizde de diğer ülkelerde de bunun birçok örneği mevcut. Ben şiddet başta olmak üzere yasadışı birçok kavrama karşı olduğumdan bu yöntemle baba olmayı tercih etmemiştim. Bunun yerine size “Baba” diyecek bir insanı dünyaya getirmek daha güzel. Hem onunla eğlenebiliyorsunuz.
Fakat eve girdiğimde gördüğüm manzara beni ziyadesiyle üzmüştü. Bebeğim, bambaşka bir adamın kucağında ona “Baba” demekteydi. Bir kere de değil. Defalarca tekrarlıyordu. İlk etapta verdiğim tepkiyi anlattığımda insanın ne kadar ego sahibi bir canlı olduğunu hemen anlayacaksınız.
Leyla’yı Attila’nın kucağından almadan bekledim. Suratıma takındığım ifadeden Leyla’yı izleyip keyif aldığım anlaşılabilirdi. Aslında küsmüştüm.
Yaptığım hareketin saçmalığını anladığımdan değil ama Leyla’yı özlediğim için onu kucağıma aldım. Gözlüğüme saldıran Leyla bana “Ba-ba” dedi.
Tamam, işte her şey yavaş yavaş düzeliyordu. Kibar bir dille Attila’yı evden yollayıp Leyla’ya biraz dilbilgisi öğretmeye karar verdim.
“Ben baba.” diye Leyla’ya patronun kim olduğunu göstermeye çalışıyordum. O an anladım ki Leyla “Baba” demiyordu. Sanırım çıkarabildiği bu sesin tepki gördüğünü anlamış olmalı her şeye “Ba-Ba” diye seslenmeye başlamıştı.
Hipopotam: Baba
Gözlük: Baba
Televizyon: Baba
Biberon: Baba
Ben: Baba
“Hayır, ben baba.” diyerek Leyla’nın karşısında adeta çırpınıyordum. Bu tepkilerime cevabı ise gülerek “Ba-ba” demek oldu.
Birkaç gün boyunca eve gelen herkese, kadın, erkek çoluk, çocuk istisnasız “Baba” demeye başladı Leyla. Onu dışarı çıkardığımda sokakta gördüklerine, onu sevmek için eğilenlere “Baba” diyordu. Artık vazgeçmiştim. Demek ki Leyla ilk kelime olarak “Baba” demeyi tercih etmişti ben de bunu kabullenmiştim. Yalnız bir gün Recep İvedik posterine “Baba” demesi bardağı taşıran son damla olmuştu. Kararımı vermiştim, baba olduğumu ona bir şekilde gösterecektim.
Birçok güfteye “Baba” konulu şarkılar yazmaya başladım. Şimdi lütfen “Fış Fış Kayıkçı” şarkısının güftesiyle aşağıdaki sözleri okuyunuz.
Ben senin babanım
Demezsen darılırım
Akşam eve gelince
Yastığını çalarım…
Aslında şarkıyla sürekli “Baba” konusunu işlemem bir zamanların hit şarkısı “Ben Sizin Babanızım” şarkısı ile başlamıştı. Evde sürekli bu şarkıyı söyleyerek bu işe kolları sıvamıştım ama bu ulvi görev için yapılacak olsa bile şarkının saçmalığı ile Leyla’yı daha fazla üzmeyip çeşitli şarkıların sözlerini değiştirmeye karar vermiştim.
Bu yaptığım yeni nesil müziğe de “Protez Müzik” adını vermiştim. Şarkının sözlerini ampütasyon ile çıkarıp kendi sözlerimi yazıyordum. Bütün protezler gibi sakil duruyordu elbette ama Leyla’nın bana “Baba” demesi gerekiyordu.
Bütün bu süreci şahsi şova döküp konsepte tamamen işkence havası vermiş olmam bazı arkadaşlarımı rahatsız etmişti. Bana yazdığım şarkıların ne kadar kötü olduğunu anlatmaya çalıştılar. Oysa ben Pink Floyd’un Money isimli şarkısının bu halini de sevmiştim. Ayrıca sürekli suratına şarkı söylenmesinden Leyla’nın hoşnut olduğunu düşünüyordum.
Yapıcı atılım arkadaşım Tamer’den geldi. Bir gün eve kamerayla gelen Tamer “Haydi sizi çekeyim, söyle bir şarkı bakalım.” dedi.
Seçtiğim şarkı Manowar’dan Heart Of Steel idi. Nakarat kısmına yazdığım
Babayım ben
Bileceksin bunu sen
Her ne olursa
Yanındayım her dem
Sözlerini icra etmeye başladım. Tamer büyük bir sevinçle komik durumumuzu kayda alıyordu, şarkı bittikten sonra hemen çantasından kabloları çıkarıp kamerayı televizyona bağlamaya başladı.
Görüntüler akmaya başladığında gururum gözlerimden okunuyordu. Otuz saniye sonra Tamer’in müdahalesi ile görüntü bir anda durdu.
“Duyuyor musun?” diye sordu Tamer
“Neyi? Şarkıyı mı? Duyuyorum?”
“Hayır, şarkıyı söyleyen sesini duyuyor musun?”
“Duyuyorum. Ne var ki sesimde?”
“Borga farkında değil misin? İşkence gibi bir şey bu!”
Görüntüleri daha dikkatle dinlediğimde ve izlediğimde sesimin dünyadaki birçok şeyden hatta her şeyden daha iğrenç olduğunun farkına vardım. Leyla’nın yüzünde ise mutluluk değil endişe vardı. Leyla açık açık benden korkuyordu.
Leyla’nın oturduğu mama sandalyesinin önüne gittim. Dizlerimin üzerine çöküp ondan özür diledim. Ellerimi kavuşturup onun karşısında defalarca özür diledim.
“Çok özür dilerim babacığım, sana bir daha şarkı söylemeyeceğim.” diyerek onun beni affetmesini istiyordum. Kucağıma alıp dakikalarca onu öptüm…
“Çok üzgünüm babacığım, çok üzgünüm canım kızım, affet beni.”
Leyla tekrar oyuna başlamış, yerlerde emekliyordu… Tamer ise bana yazdığım şarkıların anlamsızlığını ve sesimin ne kadar kötü olduğunu anlatıp tekrar tekrar gülüyordu. Bu esnada Leyla acıkmış olmalı ki ağlamaya başladı. Hemen gidip biberonunu hazırladım. Akşam yemeğine daha çok vardı, Leyla bu esnada biraz süt içebilirdi. Ben biberonu hazırlarken Tamer onu kucağına almıştı. Biberonunu uzattım, acıkan bebeğim bir dikişte sütünü bitirmişti.
Biberonunu ittiren Leyla tekrar ağlamaya başlamıştı. Tamer onu ayaklarının üzerinde kaldırıp neşelendirmeye çalışırken yanlarına oturdum ve Leyla benim hayatımda üçüncü kez baba olduğumu anladığım hareketi yaptı.
Leyla müthiş bir kreşendo ile ağlıyordu. Sesi ve hıçkırıkları giderek yükseliyordu. Tamer onu teselli ederken, kar fırtınası gibi süren kreşendo yavaşladı. Şarkının sonu geliyordu. O an Leyla’nın kollarını bana doğru uzattığını gördüm. Leyla bedenini bana doğru sarkıtıyordu, kreşendo azaldı azaldı ve bir anda tekrar başladı; “Babey!”
Leyla bu dünyadaki herkese ve her şeye  “Baba” diyebilirdi. Onun Babey’i bendim…
Meraklısına not: İşi aldım, yazıyı yazdım. Paramı ödemediler.

1 yorum: